Kâr’ı Beklerken


Evrim Teorisi’ne inanır/dayanır mısınız bilemiyorum, fakat hayat yolunda bir süre yürümüşseniz çevrenizdeki hayat tarzından iş yapış şekillerine, teknolojiden insan ilişkilerine birçok şeyin aslında bir evrim sürecinden geçtiğini fark etmişsinizdir. Geçtiğimiz yüzyılın başında insanlara söyleseniz muhtemelen deli olarak adlandırılacağınız bir hayat tarzı şimdilerde iyice içimize işlemekte, fakat bundan da ötesi rahatlıkla hayal edilebilmektedir. İnsanlık tarihi son 50 yılda, daha önceki tüm gerçekleştirmelerinin üstüne kat kat çıkmışken yaşadığımız yıllarda çok önemli bir döngünün de kırılmakta olduğu aşikâr gibi duruyor.

Sabah kalkıyorsunuz, işe gitmek üzere bir taksiye bineceksiniz. Ama biliyorsunuz ki taksiden çok daha ucuz hizmet veren, üstelik ortalama bir taksi şöföründen beklenmeyecek kibarlıktaki insanları şöför olarak seçebileceğiniz bir yazılım telefonunuza yüklü. Oradan bir araç çağırıyorsunuz, şöför Ahmet 33 yaşında, kullanıcılardan 5 yıldız almış. 4 dakika içerisinde kapınızda olacağını yazılımdan görüyorsunuz. Giyinip aşağıya iniyorsunuz, tam 4 dakikada şöförünüz sizi aldı. Trafik durumunu çok popüler bir harita yazılımından optimum olacak şekilde ayarlayıp kısa sürede iş yerinize geldiniz. Ödeme için elinizi cebinize dahi atmıyorsunuz ve kredi kartınızdan yolculuk ücreti çekiliyor.

Sabah haberlerini bir yıl önce olduğu gibi artık en sevdiğiniz haber sitesinden değil, size “kuşlardan haber getiren” bir yazılımla öğreniyorsunuz. Farkettiniz ki o haber sitesi her şeyi tüm gerçekliğiyle vermiyor, onun yerine sosyal medya kullanıcıları, gündemden başlıkları; hatta bazen olay yerinden canlı video ve fotoğrafları dahi paylaşıyor.

Bütün 1. Dünya Problemleri’nden muzdarip insan gibi “acaba öğle yemeğinde ne yesek?” düşüncesi sizi internet üzerinden yemek siparişine yönlendirdi. Üstelik promosyon da yapıyorlarmış, yüzde 30 fiyat indirimi, kapınıza teslim. Neden restorana gidesiniz ki?

Öğleden sonraki sıkıcı havayı dağıtmak için çok yakın zamanda ailecek gideceğiniz İtalya turu için otel, uçak ve araba rezervasyonlarına bakmak istediniz. Bir arkadaşınızın uyarısıyla otel yerine İtalya’daki kişilerin kendi evlerini kiraya verdikleri, hem ev ortamı yaşayacağınız hem de otelden daha ucuza gelebilecek bir sitenin adresini alarak incelediniz. Bütün aile neredeyse 10 günlük İtalya otel fiyatının yarısından azına evler tuttunuz. Öte yandan İtalya’nın çok kullanılmayan havaalanlarına normal uçak biletinin üçte biri fiyatına bilet buldunuz. Bir anda yolculuk maliyeti çok çok düştü, acaba biraz daha uzun kalabilir misiniz?

Siz böyle düşünürken eşiniz İtalya gibi zengin bir kültür ve tarihe sahip coğrafyada yapacağınız gezi planı için başınızın etini yemeye başladı. Acaba yerel bir tur firmasıyla mı anlaşmalısınız? Yok yahu, daha geçen hafta röportajını dinlediğiniz 18 yaşında bir girişimcinin kurduğu sitede tüm tercihleri girerek size 10 günlük İtalya turunu, saati saatine nereye gideceğiniz ve hangi şekillerde seyahat edeceğinizle ilgili bilgileri vererek zaten almıştınız. Üstelik tek başına seyahat eden bir İngiliz ile sizi buluşturarak Milano’dan Venedik’e normalin dörtte biri fiyatına araç kiralama opsiyonunu da kullandınız. Ne paket turundan bahsediyorsunuz?

Tüm bunları eşinizle kısa bir görüntülü konuşma programıyla tartışarak genel maliyette epey bir tasarruf sağladığınızı paylaştınız. Eşiniz o an yurt dışında, fakat bu konuşmayı yine meşhur bir görüntülü konuşma programıyla bedava yaptınız (Bundan çok değil, 10 sene önce dünyanın parasını böyle bir konuşmaya verebilirdiniz). Ödemeyi de mobil şube üzerinden hemen yaparak ekstra yüzde 5 indirim kazandınız (en son banka şubenize ne zaman gitmiştiniz ki?).

Akşam yine sabahki yöntemle eve geldiniz, bu sefer sık kullanıcı olduğunuz için firma size bir adet ücretsiz seyahat hakkı tanıdı. Eve geldiğinizde çocukları internet başında çalışırken gördünüz. Her iki çocuğunuza da ikinci bir dil öğretmek istiyorsunuz ama bunun maliyeti günümüzde epey yüksek. Bunun yerine şu meşhur dil öğrenimi programıyla konuşma-dinleme-yazma pratiklerini ücretsiz olarak, hem de o dili ana dili olarak konuşan insanlardan alabiliyorsunuz, bunun karşılığında tek istenen sizin de programa kendi ana dilinizde benzer bir katkı yapmanız. İki çocuğu kursa göndermenin yanında bunu sıfır maliyetle biraz eforla yapabilmek ne güzel.

Çocuklardan birinin maket ödevi var. Sizin küçüklüğünüzde bunları bol karton, yapıştırıcı ve boyayla hallederdiniz. Şimdi neyse ki 3D yazıcılar var da modelleyip hemen ahşaptan bastırabiliyorsunuz! İlk yatırım maliyeti fazlaydı, ama zaman içerisinde gördünüz ki bu yazıcıdan dışarıda yaptırabileceğinizden çok daha uygun maliyetli ve isteklerinize göre hazırlanmış modelleri bastırabiliyorsunuz, üstelik ne usta kahrı çekiyorsunuz, ne de paranızla rezil oluyorsunuz. Bir de değişik materyaller (ahşap, metal, seramik, kumaş vs) kullanılabiliyor.

Ne demek istediğimi herhalde anladınız. Hepimizin, yukarıda anlatılan bir günden değişik enstantaneleri artık daha sık yaşamaya başladığı günümüzde “kâr” kavramı da önemini yavaş yavaş yitirmeye başladı. Bu anlamda evrimleşen iş kolları, daha verimli ve daha etkin, üstelik kullanıcı dostu yazılımlarla alışageldik işletmeleri zorlamaya başladı. Bu durumdan rahatsız olan çoğu iş kolu, tepkilerini gerek yasal, gerek yasal olmayan yollarla göstermeye çoktan başladılar. Uluslararası anlamda ölçek ekonomileri ile maliyetlerini düşüren, rahatlıkla yerel pazarlara girebilen ve mevcut işletmelerin faaliyetlerini sekteye uğratan bu “yeni ekonomi” firmalarının bu kadar tepki çekmesini de evrimleşen ekonominin doğma sıkıntıları olarak görebiliriz.

10-15 yıl önceki B2B ve B2C uygulamalarının yanında artık C2C ve C2B uygulamaları da var. Bu bile düşen kâr marjları ve evrim geçiren e-ticarete bir örnek. Kendisini kullanıcı ihtiyaçlarına göre geliştiremeyen, hem organik hem de inorganik fırsatları değerlendiremeyen birçok e-ticaret örneği artık var olmuyor. Artık geneli, bireysel tercihler ve kişiselleştirilmiş istekler şekillendiriyor.

Yaşadığımız zamanda iş hayatında olan ve yöneticilik yapan yaşı 50 ve üstü kişilerle ilgili en büyük eleştirim, kendilerini günümüz iş dünyası prensiplerine uyduramamaları ve kendi gerçeklerini hakikat olarak sunmaya kalkışmaları. Kendi sektörüm olan finansla ilgili konuşursak “dinozor” lakabını hak eden ve bunun karşılığı statükoyu bozmayı bırakın değişimi dahi sorgulamaktan âciz bu kişilerin çok yakın zamanda profesyonel hayattan birer birer yok olduklarını görmeye hazırlanmalıyız belki de. Verimliliğin tavan yapması (40 kişiyle 19 milyar dolara satılan yazılım firmasını düşünün, Türkiye’de böyle bir değeri yaratan kaç firma var?) ve Avrupa’da artık daha düşük mesai saatlerinin konuşulmaya başlanması (İsveç ve Hollanda, haftalık/günlük çalışma saatlerini indirme konusunda çoktan yol aldılar bile!); belki ileride iş yaşam dengesini de yaşamdan yana kullanacak ve sosyal anlamda daha gelişmiş bir toplumun da ayak sesleri… Her ne kadar küresel anlamda hemen her devletin sorunu olan sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için emeklilik yaşı sürekli yükseltiliyor olsa da katma değerli iş modelleriyle yakın gelecekte bu yaşın tekrar düşmeye başladığına şahit olabiliriz belki. Bilişim dünyasında bir yıl bile oldukça uzun bir vadeyken belli bir yaştan sonra kendini geliştirmek yerine hazıra konmaya meyilli nesillerin iş hayatında kalmasının mantıklı bir gerekçesi olamaz.

Türkiye gibi özellikle hizmet kalitesinde standardın olmadığı piyasalarda ise bu yeni düzenin en önemli özelliklerinden biri kullanıcı deneyimlerinin paylaşılması ile dolandırıcılığın ve düşük kaliteli hizmetin azaltılması. Daha önce yaşadığımız ve geriye döndürülmesi mümkün olmayan deneyimler (mesela senede bir kere alabildiğiniz yıllık izninizi kötü bir otelde geçirdiyseniz bunu nasıl tazmin edebilirsiniz?) en azından başkalarının yaşamaması için sanal alemde daha çok paylaşılabiliyor. Bunun sonucu kullanıcılar işletmeyi bir anlamda cezalandırarak standart dışı kurumların hizmet vermesini engelliyor. Aynı şekilde belirli bir grubu koruyan, geneli sansürleyen veya kullanıcıların aleyhinde “çıkara” hizmet eden oluşumlar da yok olmaya mahkum. Neredeyse her eve girmiş “internete bağlı” bir aygıtla neyi ne kadar engelleyebilirsiniz ki? Keza küreselleşmenin olması gereken en büyük sonuçlarından birini ulaşım ve iletişimde ucuzluk olarak tanımlarsak bir zaman geldiğinde bir şeyler “satan” kişilerin değil standart dışı uygulamalar yapması, bu tip düşüncelere girmesi bile belki çok çok zor olacaktır.

Gelişimin esas tetikçisi ise genç nesil, genç neslin esas motivasyonu ise merak. Günümüzde bu teknolojileri kullananların ileride yaşlanacağı ve sonra doğanların direkt IoT içerisinde büyüyeceğini göz önüne alırsak bugün kral olanların yarın esamesi okunmayacak. Hâl böyleyken Türkiye bu değişimi yakalamanın neresinde diye düşündüğümüzde geleneksel iş yapış tekniklerine bağlı kalmanın hala geçerli olduğunu görüyoruz. İnternetin girdiği ev sayısı tüm hanelerin yaklaşık yüzde 54′ ü ve teknoloji girişimciliği son 10 yılda desteklenmesine rağmen yine de yeterli düzeyde değil (yüksek oranda devlet hibeleri verilmesine karşın bu hibelerin önemli oranı proje yokluğundan Hazine’ye irat kaydediliyor), teknoloji ve girişimciliği besleyecek eğitim imkanları genç nüfus oranına göre son derece sınırlı.

Yüzyıllardır Rönesans, Devrim, Aydınlanma, Sanayi İnkılabı, ve Makineleşme dönemlerinden sonra bu sefer Sanayisizleşme Çağı’na şahit oluyoruz. Son üç yüzyıldır kaçırılan trenler malum, yalnız bu sefer gelen tren son tren ve bu da kaçarsa bir daha rayların üzerine çıkacak bir araç bulma imkanı da (küresel büyük bir yıkım olmadığı sürece) olmayacak.

Yorum bırakın