Arabalanmalı mı Arabalanmamalı mı?


Bildiğiniz gibi bir süredir bir “yerli araba” tartışması sürüp gidiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yerli araba hususundaki çıkışları özel sektörden pek rağbet görmüşe benzemiyor. Daha çok reklam amacıyla konuyla ilgilendiklerini söyleyen bazı işadamları dışında şu ana kadar elle tutulur bir gelişme yaşanmadı. Peki acaba Türkiye’nin her şeyiyle yerli bir araba üretmesi mantıklı mı?

Her zaman söylediğim gibi, söz konusu olan beşer olunca “doğru” veya “yanlış” diye bir şey yoktur, ancak avantaj/dezavantaj, yarar/zarar gibi karşılaştırmalar yapılabilir. Bu anlamda yerli araç üretimi; özelinde motor teknolojileri hususunda da konuya bakışım bu yönde olacaktır.

Türkiye’deki üretim mantığı, genel olarak montaj üzerine kurulmuştur. Yurtdışından ithal edilen parçaların birleştirilmesinin üretim olduğu düşünülüp bugüne kadar bunun üzerine gidilmemiştir. Keza bazı ihalelerde devletin yerli malı teşviklerinden yararlanmak için, aynı ürünü parça olarak ithal edip Türkiye’de montajını yaparak “yerli malı” olarak devlete satıp “iş” yapan bazı firmalar da malumumuzdur.

Bilmem hiç dikkat ettiniz mi, fakat dünya üzerindeki üretim mantığı ve üretim yerleri yer değiştirmektedir. Amerika, Japonya, Almanya vb gelişmiş ülkelerin başını çektiği bir taraf, Güney Kore (ki çok yakın zamanda ilk sınıfta yerini alacaktır diye düşünüyorum), Türkiye vb gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğu bir diğer taraf, ve şu an için terazinin daha çok tüketim kısmında yer alan Orta Doğu ve Afrika ülkeleri… Bugüne kadar bildiğimiz doğrular belki kısa zaman içerisinde tarih olacak, otomotiv teknolojilerinde kendini geliştirmiş olan ülkeler artık uzay bilimleriyle daha fazla ilgilenecekler. Hâl böyleyken otomotiv sanayi ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi hususunda öncü olacak başka ülkeler gerekecek. Belirli bir zaman sonra belki yukarıda saydığım gelişmiş ülkelerin hiçbiri otomotiv ihracatçısı konumunda olmayacaklar, bunun yerine havacılık ve uzay sanayinde başı çekecekler. Bunun yerine gelişim (veya belki daha doğru bir ifadeyle üretim) sırasındaki ülkelerden otomotiv teknolojileriyle ilgilenmesi istenecek. Bu anlamda Türkiye’nin otomotiv teknolojileri hususunda yüzde yüz yerli üretim yapma isteği hiç de mantıksız gelmemektedir. Ayrıca Türkiye’de halen makine ve türevleri hususunda bir üretim yaklaşımı mevcuttur, sadece yapılması gereken, bu tip proje bazlı uygulamaları belirli bir sistematiğe oturtarak oluşacak sinerjiden faydalanmaktır.

Yerli araba düşüncesi mantıklıdır, çünkü motor teknolojileri anlamında yapılacak her bir gelişim, diğer üretim bantlarında da (savunma ve havacılık, makine vb gibi) yeniliğe yol açacaktır. Otomotiv sanayii, gerek etinden, gerek sütünden, gerekse yününden faydalanabileceğiniz bir koyun gibi; diğer sektörleri de besleyebilecek bir “know-how” ın gelişimi açısından yarar sağlayabilir. Ayrıca günümüzde benimsenen montaja dayalı fabrika mantığından gerçek üretime dayalı bir ekonomiye geçişin de temelidir. Ülkemizde halen faaliyet göstermekte olan çeşitli otomobil fabrikalarının mevcudiyeti de göz önüne alındığında aslında yerli araba projesi altından kalkılamaz bir proje olarak durmamaktadır.

Öte yandan bu düşüncenin mantıksızlığı ise, genel olarak otomotiv sektöründe küresel rekabetin ve teknolojinin çok ilerlemiş olmasından kaynaklı bir sav olabilir. Türkiye ile benzer ekonomik özellikler gösteren Güney Kore’nin ilk otomobil ihracatını 1970li yılların başında yaptığı düşünülürse bu sav daha da anlam kazanır. Hızlı tüketim malı olmayan ve/veya internet teknolojileri ile desteklenmeyen bir markayı marka yapabilmek belki bir ömür sürer. Bu açıdan bakılırsa ise Türkiye’nin çoktan treni kaçırdığı gibi bir izlenim edinilebilir.

Yerli araba projesinin bir de ekonomik boyutu vardır. Diğer teknolojiler için bir dayanak noktası olsun diye başlanacak bir projenin kar etmemesi, bu projenin kısa zamanda çöpe atılmasına neden olabilir. Tamamen devlet destekli bir proje verimli olmayabileceği gibi, Türkiye’deki özel sektör dinamiklerini düşünürsek bu projenin altından kalkabilecek tek bir firma ise söz konusu değildir. Peki bu noktada ne yapılabilir? Benim aklıma gelen yapı, Japonya’da “zaibatsu”, Güney Kore’de ise “chaebol” olarak adlandırılan sistemin bize uyarlanmış bir versiyonundan ibarettir. Genel olarak, ilgili ülkelerdeki büyük ailelerin holdingleşerek çeşitli iş alanlarına girmesi ve bu büyümeyi finanse edecek gücün de devlet sübvansiyonlarıyla sağlanmasından oluşan her iki sistem de gerek Japonya’nın gerekse Güney Kore’nin büyümesinde tetikleyici güç olmuşlardır. Her iki ülkede de, ülkenin değişik iş alanlarını bir ahtapot gibi sararak elektronikten tekstile, kimyadan makineye birçok alanda faaliyet gösteren bu yapılar pek tabiidir ki otomotiv sektöründe de dünya lideri markalar yaratmışlardır.

Türkiye’nin de bu anlamda yerli araba projesini devlet destekli bir özel sektör teşebbüsü olarak yapması bu işin altından en rahat kalkılabilecek yöntem olarak durmaktadır. Ekonomi anlamında şu an oldukça iyi durumda olan hazinenin desteği ile, tecrübe sahibi bir özel sektör rahatlıkla yerli araba üretebilir. Küresel otomotiv sanayinin güncel durumu göz önünde bulundurularak, yerli araba projesinin sıfırdan yaratmadan çok varolan bir markayı ve bu markanın teknolojilerini satın alarak gerçekleştirilmesi, Türkiye’nin diğer ülkelerin otomotiv sanayii ile olan farkını kapatması konusunda işimizi epey kolaylaştıracaktır.

1 comments

Yorum bırakın