Orada Burada Nepal’de
2010’un yaklaşık 4/5’ini otellerde geçirdikten sonra kendimi yine bir otel odasında buldum. Otel odaları, ne kadar lüks ve rahat olursa olsun insana yaşadığı yerin rahatlığını sağlamıyor. Bunun nedeni belki de insanların buraya gelip geçici yerleşmeleri, belki de “aidiyet” mevhumundan yoksun olmaları… Her halükarda son 5 ayın rüzgâr gibi geçmesi, 2010 için Ermenistan, Suriye ve Gürcistan planları yaparken kendimi bir anda Dubai’de bulmam ve burada tanıştığım dostlarla ani yapılan bir plan sonucu Nepal’e gitmemiz, hepsi de zamanın göreceliğini ispatlayan olaylarmış gibi geliyor. Bu vesile ile yapılan planların, en azından başkalarını da hesaba katan planların içerisinde en büyük aktörün bir anlamda kader olduğunu da kabul etmemiz, belki başımıza gelen olaylara daha soğukkanlı yaklaşmamızı sağlar.

Havaalanına varış ve Katmandu sokakları…
Uzun süredir şehirlerin morfolojisinin mi insan yaşamını şekillendirdiğini, yoksa insanların mı şehirleri kendi yaşam biçimlerine göre düzenlediklerini düşünüyorum. Şehirler kendiliğinden var olmadı, illa ki insan faktörü işin içine girdi. Fakat zamanımızda bu ilk “big bang” in önemi yadsınabilir düzeyde, çünkü ilk insanın yaratılmasından bu yana çok uzun zaman geçti ve ilk cümlede bahsettiğim teori de bir kısır döngüye girdi. İlk insanların kendi ihtiyaçları doğrultusunda hazırladıkları şehirler, bazı yerlerde hiç gelişmedi ve o insanların kültürlerini, dinlerini ve yaşayışlarını bir anlamda olduğu gibi yaşatan yerler oldu. Katmandu da bu bahsettiğim şehirler kapsamında sayılabilir belki. Biz modern dünyanın zengin köleleri olarak aşağıda yaşadığımız deneyimleri naçizane yazıya döktük, fakat bunlar okunurken aslında bizim onlardan ne farkımız olduğu da düşünülmeli. Bunları yazarken, orada yaşayanları değerlendirmek veya eleştirmek gibi bir gayem olmadığını belirtmek istiyorum. Sonuçta dünyanın bir yerinde birilerinin yaşadığı, kutsal saydığı veya yediği, dünyanın öteki tarafında ayıplanabiliyor. Bu durum aynı bizden önceki kuşağın bizi, bizim ise bizden sonraki kuşağı biraz daha serbest bulmamıza (belki biraz da aykırı) benziyor. Aslında ne bizden öncekiler sütten çıkma ak kaşık, ne de biz çok “dejenereyiz”. Hepsi aslında yaşamın olağan akışı içerisinde gelişen olaylardan başka bir şey değil.

Katmandu sokakları…
Uzun bir giriş oldu sanırım. Ben esasen Dubai’den Nepal’e yaptığımız geziden ve buradaki yaşamdan söz edecektim. Sanırım medeniyet doğuya gidildikçe, o ilk oluştuğu zamankine daha çok benziyor. Tabi her bakımdan değil. Örneğin 2500 yıllık bir Budist tapınağına giden yolda egzoz gazından zehirlenmek ve korna seslerinden kafanın içinde çınlamalar oluşması, ayrıca fotoğrafını çekmek istediğiniz bir rahibin nazikçe “bir saniye lütfen” şeklindeki el işaretini takiben cep telefonunu çıkarıp konuşmaya başlaması da bunun bir diyeti oluyor sanırım.

”Manichorkor” veya dua tekerleği ile rahip…Tekerlek döndürüldükçe üzerinde yazılı kutsal mantraların çevreye yayıldığına inanılır
Gezimiz, kozmos üzerinde hacmen epey yer kaplayan biri olarak uçağın en arka köşesindeki sıkışık koltuğa sığmaya çalışmamla başladı. Belki de daha önce, saat sabahın dördü olsa bile hava sıcaklığının oldukça yüksek olmasından başlamalıydım ama bu kadar giriş yeter. Sonuçtan evvel gelişmeye de zaman ayırmak gerek.
İlk gün Nepal’e vardığımızda otel odalarına yerleşip etrafı keşfe çıktık. Esasen konformizmin etkisindeki bizler için Katmandu sokakları ilk başta Türkiye’nin belki 30-40 yıl evvelki halini anımsatıyordu. Elle karılan inşaat harçları, bol kornalı bir trafik, egzoz gazına boğulmuş sokaklar… Eh, yeni bir yeri keşfetmenin en uygun yolu sokaklarında kaybolmak olduğuna göre başa gelen çekilecek.

Durbar Meydanı’na doğru Katmandu sokaklarında tapınaklar…
Katmandu’nun tapınaklarıyla ünlü ve Unesco tarafından kültür mirası olarak kabul edilen Durbar Meydanı’na gelene kadar ara sokaklarda insanlar ve yaşayışlar üzerine yaptığımız yolculuk, yerel halk tarafından epey dikkat çekiciydi esasen… Elinde fotoğraf makineleriyle dolaşan 17 kişilik bir grup (Japon turist kafilesi olmadığı sürece!) nerede olursa olsun dikkat çeker. Bazı insanların gönüllü modelliği, bazılarının ise hayır anlamındaki el işareti (ki sonra bunun hayır değil de para karşılığı modellik anlamında olduğunu da öğrendik) ile devam eden bu yolculuğumuz sonucunda, irili ufaklı epey tapınak veya benzeri yapı gördük.

Pazardan manzaralar…
Nepal’de çoğunluk Hinduizm ve Budizm’e inanıyor. Dinlere uzun uzadıya değinmeyeceğim çünkü yeteri kadar kaynak internette mevcut. Bize sadece bu dinlere ilişkin önemli dini yerleri ziyaret etmek düşüyor. Öte yandan yanlış olarak Hinduizm’e inananların ineğe taptıkları şeklinde bir inanış da mevcut. İnek, Tanrı Şiva’nın bineği olduğundan kutsal kabul ediliyor ve ineğe zarar verilmiyor. Nepal sokaklarında da inekler özgürce geziyorlar.

“Bu insanlar neden koşuşturuyor acaba?
Bu görüntülerin eşliğinde akşam hava kararana kadar (esasen bitap düşene kadar) yaptığımız gezide bizi belki en mutlu eden otele dönüştü. Çünkü sabahın dördünden bu yana ayakta olup da bir de buna keşmekeş içindeki sokaklarda çeşitli görüntüler arayarak devam etmek, bizleri biraz yormuştu. Akşamki güzel yemeğin ve muhabbetin sonrasında ise yarınki programı planladık ve istirahata çekildik.

Durga, Hanuman, Rama, Şiva ile Pirvati ve Ganeş’in temsili resimleri…
Ertesi gün en uygun yöntemin bir rehber ve araç tutarak gezmek olacağına kanaat getirdik. Tabi gruptan bazı arkadaşlar, kendi programlarını izlemek üzere sabahın erken saatlerinde bizden ayrıldı. Biz de 9 civarı rehberimizle gezmeye koyulduk.

Bagmati Nehri, Pashupatinath ve yakılmak üzere olan bir ceset…
Katmandu’da görülecek önemli yerlerden biri, ölüleri yakıp küllerini Bagmati Nehri’ne savurdukları Pashupatinath’dır. Burası bir Hindu tapınağı ve ölülerin yakılması, yas tutan yakınlarının çevresinde toplanmaları için çeşitli yerler hazırlanmış. Rehberimiz bu kısmı biraz kısa kesti, fakat buradaki yerlerde, bu bölgede geçerli olan kast sistemi halen mevcut (ölse dahi sınıflandırmadan kurtulamıyor adam). Toplum içindeki çeşitli konumlarına göre askerler, politikacılar, din adamları, iş adamları ve halk değişik yerlerde yakılıyorlar. Yakıldıktan sonra külleri ise akmakta olan nehre boşaltılıyor. Bu durum bana İran’daki Zerdüştler’in, ölülerini Dakhme adı verilen yere koyup akbabalara yem yapmalarını anımsattı.

Yakılan ölüler…
Cesetler, üzerine çeşitli baharatlar ve renkler serpilerek yakılmaya hazırlanıyor ve yakılma işlemi ağızlarına ateş sokularak başlatılıyor. Bu görevi yapmak, ailenin erkek çocuğuna düşüyor ve işlemden sonra çocuk saçlarının tamamını, arkasında ufak bir miktar kalacak şekilde kestiriyor. Burada yakılan cesedin külleri, nehre dökülerek seyahate başlıyor.

Sadu görünümlü “turistik” kişiler…
Yine tapınağın çevresinde Sadu olarak adlandırılan (bir nevi bizim derviş dediğimiz) dünyadan elini eteğini çekmiş, ne temizlenen ne de saç-sakal traşı olan kişiler mevcut (Tabi bu şekilde olup da fotoğraf çektirmek için para isteyenleri ayrı tutuyoruz).

Farklı hikayeler aynı karede…
Daha sonrasında ise 2500 yıllık bir Budist tapınağını ziyarete gittik. Adı Boudnanth Stupa olan tapınağın çevresinde çeşitli turistik eşyalar satan yerler mevcut. Bir gezginin asla unutmaması gereken husus, size söylenen ilk fiyatı kabul etmemek ve pazarlık şansını sonuna kadar kullanmaktır. Bu konuda biz Türkler’in oldukça mesafe katettiğimizi düşünüyorum açıkçası…

Boudnanth Stupa
Tapınağın çevresi dua tekerlekleri ile dolu. Burada tavafa gelen ve tekerlekleri çevirerek dua eden Budalar’ı görebilirsiniz.
Buradan sonra meydandaki bir lokantada yemeğimizi yedik ve Swayambnutah olarak adlandırılan ve Katmandu’daki en büyük Budist tapınağı olan Maymun Tapınağı’na gittik. Çevrede dolaşan epey maymun var, ayrıca en tepeden Katmandu’nun panoramik bir manzarası da görülebilir.

Swayambnutah Tapınağı’ndan manzaralar…
Nepal, 60-70li yıllarda hippiler tarafından oldukça sevilen bir yermiş. Buraya gelen, buraya yerleşen oldukça fazla sayıda batılı kişinin olduğu söyleniyor. Şehirde de buranın yerel halkına ten ve göz rengi olarak benzemeyen fakat giysileri, saç şekli (rasta şeklinde) vb. özellikleriyle “ben artık buranın adamı oldum” şeklinde gezen oldukça insan mevcut. Hatta son gün havaalanında kayıp bir kızın ilanını görünce, hala o “pasaport yakma” ayinlerinin düzenlendiğini düşündük. Bölgede kaybolacak pek de bir ortam olmadığına göre muhtemelen buradan etkilenen bir hanım kızımız hayatını artık burada geçirmeye karar vermiş!
Akşam oldukça keyifli geçen bir akşam yemeği sonrası yarınki program için küçük uçak ile Pokhara’ya gitmeyi, orada bir gece kalıp ertesi gün havaalanına gelerek Dubai’ye dönmeyi planlıyoruz.

Nirvana’ya doğru uçarken… Gazete okuyan pilot amcaya dikkat…
Nepal’de şehirler arası mesafelerde otobüsler ve küçük uçaklar işliyor. Yolların bozukluğu nedeniyle otobüs ile 6-7 saatte alabileceğiniz bir yolu bu küçük uçaklarla yarım saatte kat edebiliyorsunuz. Tabi fazla bir beklentiye girmemek gerekiyor…
Pokhara, Katmandu’ya göre nispeten daha temiz ve düzenli bir yer. Bunda belki daha turistik olmasının ve sunduğu manzaraların da etkisi var. İrili ufaklı villa tarzı yerleşimler, göller ve düzgün yollar burasını bir anlamda bizim güney illerimize benzetmeme neden oldu.

Devi Şelalesi ve Gupteshwar Mağarası
Otele yerleşir yerleşmez rehber ve araç temin edip, ilk durağımız olan Devi Şelalesi’ne gidiyoruz. Buradan da yakındaki Gupteshwar Mağarası’na gidip buradaki tapınakları fotoğraflıyoruz. Yerin altına doğru aşağı yukarı 500 metre kadar giden bu şelale-mağara karışımı yapı, Türkiye’de ziyaret ettiğimiz turistik mağaralara pek benzemiyor, son derece basık bir havası var. Bunda iki ucunun açık olması bir etken olabilir.
Buradan sonra ise 20 km uzaklıktaki Fewa Gölü’ne gidiyoruz. Bu göl Nepal’in ikinci en büyük gölüdür. Göl üzerinde ayrıca bir de Hindu tapınağı bulunuyor. Adı Barahi Mandir olan bu tapınağa bot kiralayıp ulaşmak mümkün.
Ertesi gün ise Pokhara’dan uçakla Katmandu’ya varıyor ve buradan da Dubai’ye dönüyoruz. Nepal ile ilgili söylemek istediklerim; asla paketlenmemiş sulardan içilmemesi, hediyelik eşyaların ilk fiyatının turist fiyatı olduğunun bilinmesi ve renk spektrumu fazla olan yiyeceklerden uzak durulması yönünde olacak. Ekibinizin “gezen”, “bilen” ve “yiyen” insanlardan oluşması da yolculuğa ayrı bir neşe katacaktır.