Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya 1: Güney Kore


Changdeokgung Sarayı

Yola çıkmadan evvel, hele ki gidilecek yer yeniyse, insanın içinde korkuyla karışık bir heyecan olur. Son gezilerimde bunun nedeni üzerine epey bir kafa yormuştum. Sanırım bu, karşılaşılacak değişik olay ve tanışılacak insanlardan çok yolculuğun sonunda meydana gelecek olan değişimlerin bir yansımasıydı. Öyle ya, bir yeri ve kültürü gezip gören kişinin bu yolculuğun sonunda aynı kişi olması düşünülebilir mi? Yaşanan her şey bir yana, ziyaret edilen şehrin havasını solumak, kendinizde oradan bir şeyler bulmak bile başlı başına bir değişiklik değil midir?

Changdeokgung’da sakura manzaraları

Güney Kore ve Japonya’ya olan ilgim esasen bir buçuk yıl kadar önce başladı. Dubai’de başladığım kendo faaliyetleri nedeniyle Uzak Doğu’daki ülkelerin tarih ve kültürlerine olan ilgim, beni bu konuda geniş bir kütüphane sahibi olmaya itti. Artan merakımla birlikte bir bakmışım bir gezi öncesi hissedilen o tatlı hazırlık evresindeyim.

Bugüne kadar çeşitli seferler “yola çıkarken hesapladığın paranın iki katını, eşyanın ise yarısını al” sözünü tecrübe eden ve hayatında gereksiz hiçbir şeyi taşımamayı ilke edinmiş bir sefil gezgin olarak üç haftalık bu yolculuğa sadece emektar 45 litrelik Survival çantayla çıkmayı planlıyordum. Eh, kendimi Seul’un güzel kızlarına beğendirmek veya Tokyo’nun çılgın ortamlarında günümü gün etmek gibi amaçlarım olmadığı için bunun bana oldukça kolaylık sağladığını tahmin edersiniz.

Gyeongbokgung’da nöbet değişimi

Dokuz saat süren bir yolculuk sonrası Seul’e geldiğimde beni kendime getiren bıçak gibi keskin soğuk oldu. Ne de olsa “sarı” bir memleketten “gri” bir memlekete geldim. Havaalanından kalacağım yere en uygun ulaşım şekli otobüs, otobüslerin işletme mantığı da gerek hız(!) gerekse operasyonel devamlılık(!!) açısından İstanbul’dakilere benziyor.

Havaalanından kalacağım eski Kore evine geçerkenki manzara “acaba yanlışlıkla Kuzey’e mi indim” diye sorgulatmadı değil. Kasvetli ve gri bir arka plan, tren yolları, çorak arazi ve fabrika bacaları bana “Elveda Lenin” filminden kareleri anımsatsa da Kuzey Kore sınırının Seul’e sadece elli kilometre uzakta olması da bana bu anımsatmanın sebebini açıklar gibiydi.

Gyeongbokgung içerisinde, halen devlet başkanının da ikamet ettiği Mavi Saray

Bilinen tarihi milattan önce 4000li yıllara kadar giden ve 1900lü yılların başına kadar değişik periyotlarla üç büyük hanedan tarafından yönetilen Kore geçen yüzyılın başına kadar birleşikmiş. 1940lar’daki Japon istilasından sonra ülkenin Kuzey Bölgesi ile Güney bölgesi arasında başlayan görüş ayrılıkları, esas askeri gücü elinde bulunduran Kuzey Kore’nin Güney Kore’yi işgali ile sonuçlanmış. Birleşmiş Milletler öncülüğündeki askeri güç yardıma gelene kadar Kuzey Kuvvetleri Güney’deki heryeri işgal ederek Güney Kore’yi Busan’a hapsetmiş. Sonrasında başlayan karşı saldırı ile Kuzey Kore geri püskürtülmüş. Esasen Kuzey ile Güney teorik olarak hala savaşta, bu iki millet arasında imzalanan herhangi bir barış antlaşması yok. Sadece savaşa katılan ülkeler, Kuzey ve Güney Kore arasında imzalanan bir ateşkes antlaşması mevcut. Daha önce çeşitli kereler barışın eşiğine gelen iki ülke arasında zaman zaman tansiyon yükseliyor. Hatırlarsanız bundan iki üç yıl önce Kuzey Kore, Güney Kore’ye ait bir fırkateyni vurarak kırk altı denizcinin ölümüne yol açmıştı. 2008’e kadar dostane giden ilişkiler, o yıl bir Güney Koreli kadının sınırı geçmesi ve Kuzey Kore askerlerince vurulması sonucu yine bozulmuş. İç savaş sırasında Birleşmiş Milletler Gücü’ne asker gönderen ve en çok şehit veren üçüncü ülke Türkiye. Bu nedenle Türkler Kore’de çok seviliyor. Türk olmanız size sarılmaları, ülkenizden övgüyle söz etmeleri ve sizinle hatıra fotoğrafı çektirmeleri için yeterli bir sebep.

Where do you want to go today?

1953’e kadar fiilen devam eden savaştan sonra günümüze kadar oldukça iyi bir performans gösteren Güney Kore, düşük işsizlik oranı ve teknoloji ihraç edebilen bir ülke konumunda krizden pek de etkilenmemiş. Hepimizin bildiği Güney Kore menşeili firmaların aslında daha birçok kolu olduğunu burada öğrendim. Özellikle sadece elli yılda teknoloji geliştiren bir millet olabilmeleri takdire şayan. Bu anlamda, çeşitli sebeplerle benzer tarihlerde savaşa giren ve harap olduktan sonra küllerinden doğan Almanya ve Japonya’dan sonra Güney Kore’yi de takdir etmek lazım.

Güney Kore’de yaşam gelenekler ve popüler kültür arasında gidip geliyor. Bu anlamda bizim kültürümüzdeki çatışmaların benzerlerini burada da görebiliriz. Tek fark, hoşgörü bir erdem olmaktan çok insanların karakter özelliği haline gelmiş. Yoksa beş altı dakika bekleten trafik ışıklarında veya parasını ödemeye çalışan ve taksiden ayrılan yolcuyu sabırla bekleyen diğer araçlardan tutun da kendi hataları olmayan bir husus söz konusu olduğunda ve siz mağdur olduğunuzda bile dakikalarca özür dilemelerine kadar yaşadığım birçok olay bunu teyit ediyor.

Kelimenin tam anlamıyla sıfır bölgesi

DMZ’de dua bayrakları

Güney Kore halkı genel olarak bakıma çok düşkün. Her köşe başında erkekler ve kadınlar için bakım salonları ile çeşitli bakım ürünleri satan yerler bulunuyor. Dönüş yolunda Tokyo’dan Seul’e yaptığım kısa uçak yolculuğunda dahi, normalde her türlü vergisiz üründen bahseden bir eşya katalogunun üçte ikisinin güzellik ve bakım ürünlerine ayrılması da beni epey şaşırttı.

Bizim sınırlı dünya görüşümüzle belli bir yaşa kadar getirebildiğimiz deneyimlerimiz her ne kadar hayattaki en önemli silahlarımızdan biri olsa da bazen insanın aleyhine de çalışabilir. Yeni ve anlaşılmaz olacağını düşündüğünüz her şey aslında sizin bildiklerinizin farklı bir versiyonu ise boşu boşuna kendinizi kapalı kapılar ardına atmış olmaz mısınız? Düşünün, bir bankanın müfettişleri bankanın şubelerini teftişe gidiyor, sokaktan geçen seyyar satıcı “patates soğan” diye bağırıyor, acelesi olan biri kaçan otobuse doğru koşuyor, taksici kısa mesafe diye müşteriyi almıyor vs gibi olaylar sadece bizim çevremizde var diye başka yerde olmayacağını sanmak pek makul değil. Siz bu satırları okurken bile dünyanın değişik yerlerinde hayat devam ediyor ve bendenizin artık bunlara şaşmaktansa asıl bu sisteme olan merakı günbegün artıyor. Güney Kore’de de benzeri manzaraları çok gördüğümden bir anda aklıma gelen bu düşünceler bana yine insanın dünyanın her yerinde aynı olduğunu; dili, dini, ırkı veya kültürü değişse de hayata ilişkin istekleri, beklentileri ve hevesleri açısından hiçbir farkının olmadığını kanıtlıyor.

DMZ ve tünel bölgesi

Kalacağım hana varış esnasında yolda bir kahvehane sahibine mekanın adresini sorduğumda, kendisi hanın sahibini oraya kadar çağırmak nezaketini gösterdi. Bunun üzerine bir de benim Türk olduğumu öğrenince çeşitli sevgi gösterileri yapmaya başladı. Gerçekten, Güney Kore halkının bizlere olan sevgisi hususunda çok şeyler duymuştum ama yaşamadan anlaşılmıyor. Bu insanlar hakikaten kibar ve yardımcılar, üstüne bir de Türk olduğunuzu öğrenince size öyle ilgi gösteriyorlar ki… Çok cesur ve kahraman bir millet olduğumuzu söyleyen mi, boynuma sarılıp ailecek hatıra fotoğrafı çektiren mi, artık ne kadar hatıralarına sahip çıkan görüntü isterseniz Güney Kore’de… Lâfı fazla uzatmadan kaldığım yere dönersek, ilk izlenimim oldukça kötüydü. Eski ve geleneksel yaşamı merak ettiğim için burayı seçmistim ama çok küçük bir odaydı ve banyo ile yatak dışında başka hiçbir şey yoktu. “Hiçbir şey”e ben de zaman zaman dahil olduğumu düşünüyordum çünkü hakikaten çok küçük bir yerdi. Eh, lafa gelince her şeyin basitini seven bendeniz fena tongaya düşmüş olmakla birlikte Güney Kore’nin kültürü hususunda ilk dersi burada aldım. Burada her şey küçük, daha doğrusu mütevazı düzeyde… Konuşmalar, gülüşmeler, yiyecekler… Dubai’nin o “en” konseptli hayat tarzından sonra alışmak biraz zaman alacak.

Insa Dong

Ertesi gün, bir önceki paragrafta öne sürdüğüm teorimi kanıtlar nitelikte bir kahvaltıya uyandım. Burada hayat çok erken başlıyor. Sabahın ilk ışıklarıyla işinin başına koyulan insanların arasında saat sekizde kahvaltıya oturmak bir tuhaf oldu tabi. Kahvaltıda pirinç ve kabak çorbası, haşlanmış ve kızartılmış çeşitli sebzeler ile haşlanmış yumurta vardı.

Savaş müzesi parkı ve şehitlerimizin isimlerinin olduğu liste

Kahvaltı sonrası Seul’deki saraylar Deoksugung, Gyeongbokgung ve Changdeokgung’u ziyaret ettim. Güney Kore’de yaşayış eskiden beri doğayla uyumlu olmayı amaç edinmiş. Bu durum sarayların yapılarında da kendini gösteriyor. Gerek iç dizaynları gerekse kıvrımlarının çevresel uyumu ile buna çok dikkat edilmiş. Bu sarayları ziyaret ettikten sonra şehrin dinamik merkezlerinden biri olan Insa-Dong’a doğru yürüdüm. Bu bölgede birçok sanat galerisi, kafe ve restoran mevcut. Gerek canlılık gerekse dükkanlardaki güzel eserler nedeniyle Seul’de yürümekten en çok keyif aldığım bölge burasıydı diyebilirim. Burada ayrıca Dubai’de tanıştığım Güney Koreli bir arkadaşımla da buluştum. Muhabbet, gezi, Insa-Dong’un tatları derken hava kararırken otele döndüm. Aksi gibi bilgisayarım da bozulunca kendime bir de bilgisayar almam gerekti. Akşamdan ise, ertesi gün için Güney Kore ile Kuzey Kore arasındaki askerden arındırılmış bölge (Demilitarized Zone) turunu ayarladım.

Bir şey mi ima ediyoruz?

Sabah yedide benle beraber kırk kişilik bir grup, iki ülkeyi ayıran sınıra gelerek burada olan çeşitli olaylar ve savaş sonrası durum ile ilgili bilgi aldık

Sınır boyunca, halen çalışmakta olan tren hattı, gözetleme kuleleri, askerden arındırılmış 2 kilometre enindeki bölge (ki buradaki arazi tarım açısından çok elverişli olduğundan izne bağlı olarak bazı Güney Koreliler, devlet teşvikiyle buraya yerleştirilip tarımsal faaliyetlerde bulunmaktalar) ve 70li yıllarda keşfedilen bir tünel bölgesi mevcut. Bu tünel bölgesi en ilginç yer bence… Kuzey Kore, Seul’u işgal etmek için 70li yıllarda çeşitli tüneller kazmış. Burada çeşitli havalandırma bacaları, yeraltında Kuzey Kore’den gelecek askerlerin yararına su biriktirilmesi vs. gibi ince ince düşünülüp hazırlanan yerler mevcut. Daha önce de demiştim, Seul sınıra sadece elli kilometre uzaklıkta. Dolayısıyla hızlı bir taarruz ile kolayca ele geçirilebileceğini düşünen Kuzey Koreliler böyle üç bölgede tünel kazmışlar. Kuzey’den Güney’e iltica eden birinin ihbarı ile durum ortaya çıkmış. Yaklaşık otuz otobüs dolusu turistin iki yüz metrelik yeri görmek için sıra beklemesi benim motivasyonumu olumsuz etkileyip kafede oturmama neden olsa da tünelin yapısı hususunda bilgiler oldukça ilginçti.

Jongmyo Tapınağı

Pazar sabahı muhteşem bir bahar havası eşliğinde Jongmyo Tapınağı’na gittim. 13. Yüzyıldan kalma bu tapınak, kralın bizzat ibadet ettiği bir tapınak olması nedeniyle önemli, ayrıca UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde… Tapınağa girişte Kral Yolu sizi karşılıyor, tabi kutsal ruhların halen burada gezdiğine olan inanç nedeniyle bu yolun üzerine çıkamıyorsunuz. Yolun sağ tarafı sivil görevlilere ayrılmış ve Kral’ın geçtiği yola göre daha düşük bir seviyede. Yolun sol tarafı ise askeri görevlilere ayrılmış ve bu yol ise sivil görevlilerin yolundan daha düşük seviyede. 1930lar’da Japon istilası sırasında, Japon askerleri ana kamplarını buraya kurmuşlar. Fakat gece boyu çeşitli garip olaylarla sürekli rahatsız edilmeleri üzerine burayı terketmişler.

Koreliler için haftasonu sabah olmasının bir önemi yok. Gerek tapınakta gerekse çevresindeki parkta sabah erkenden gelen insanlar Çin damasından koşuya kadar değişik aktivitelere başlamışlar.

Yine aynı gün, Seul’deki Hanok Village’ı ziyaret ettim. Burada eski evler ve eski yaşayışlar canlandırılıyor. Gittiğim gün bir düğün töreni ve yerel enstrümanlarla bir konser vardı.

Samgakji sokakları

Daha sonrasında ise Kore Savaş Müzesi ve anıtını ziyaret etmek üzere Samgakji’ye gittim. Bu devasa parkta roket sistemlerinden tanklara, denizaltılardan uçaklara kadar çeşitli savaş araçları sergileniyor. Tabi bu durumdan en memnun olanlar ise çocuklar. Keşke tüm savaş araç gereçleri sadece çocuklar için birer oyuncak olabilse…

Kore’de sıklıkla görülebilecek kanola tarlaları

Savaş müzesinde ise gerek Kore iç savaşı gerekse sonrasında kurulan Güney Kore Ordusu’nun katıldığı savaşlar anlatılıyor. Müzede ayrıca elli yıldaki teknolojik gelişimi görebilirsiniz.

Seul’deki son günümde beni yanlış anlayıp otobüs terminali yerine tren istasyonuna götüren taksici sayesinde ufak çaplı bir panikle gecikerek de olsa terminale varıp Jeonju otobüsüne bindim. Terminal temiz, düzenli ve istediğiniz hizmeti bulabilmeniz oldukça kolay. Otobüsler tam saatinde kalkıyor ve yolcu sayısı kaç olursa olsun sefer iptal edilmiyor (biz beş kişi ile yola çıktık).

Yeri gelmişken size Seul metro sisteminden de bahsedeyim. Bir kentin uygar ve yaşanabilir bir yer olduğu hususunda üç kriterim var: Temizlik, korna sesinin olmayışı ve bol alternatifli metro sistemi. Seul metrosu, şuradan da görebileceğiniz gibi kenti bir örümcek ağı gibi sarıyor ve şehir içerisinde hemen hemen ulaşamadığı hiçbir yer yok. Seul’u kabaca ikiye bölen Han Nehri üzerinde tam 29 köprü var, bunlardan bazıları da metro sistemine ayrılmış. Dolayısıyla metro sistemiyle kentte ulaşamayacağınız hemen hemen hiçbir yer yok. Bileti otomatik makineden alıyorsunuz, makinede İngilizce seçeneği mevcut. Bir kez sistemi anladıktan sonra hızlı ve ucuz bir yolculuk yapabilirsiniz. Yalnız iki hususa dikkat etmenizi tavsiye edeceğim, birincisi işe gidiş ve işten çıkış saatlerindeki anormal kalabalık… Yüzlerce insan bir oraya bir buraya koşuşturuyor ve metro kalabalık olabiliyor. Hele ki aktarma istasyonlarında insanların yürürken bile sıraya girdiklerini görebilirsiniz. Fakat her halükarda trene binme hususunda herhangi bir itiş kakış, acele veya kavga durumu söz konusu değil, dediğim gibi insanlar her zaman kibar ve saygılı. İkinci husus ise bazı istasyonlarda aynı yere giden iki hat var, biri ekspres diğeri normal. Ekspres trenin nereye gittiğine emin olmadan binmeyin. Bunun dışında otobüs ve taksi alternatifleriniz de var, fakat merkezi bir yere gidiyorsanız trafik epey bir sıkışık olacaktır uyarayım. Bir de taksilerden siyah renkli olanlar, diğer renkte olanlara göre deluxe sınıfta geçiyor ve biraz daha pahalı.

Jeonju’da bir tapınak ve Nambu Market

Jeonju Jason Hanedanı’nın doğduğu kent. Üç saatlik oldukça rahat bir yolculuk sonucu buraya vardım. Kaldığım otelin merkezi olması, geceyarısına kadar süren bir K-pop işkencesine de davetiye çıkarmış, çaresiz katlanacağız.

Vardığım ilk günün akşam üstü yakındaki tapınak ve Nambu Market’ı ziyaret ettim. Yolda bir şekilde Türk olduğunuzu anlayanlardan gördüğümüz izzet-i ikram da cabası tabi…

Jeonju’da hayat aheste akıyor

Jeonju’da hayat “yavaş” akıyor. Bu yüzden Cittaslow’a dahil edilmiş. Dükkanlar 9.30 civarı açılıp geç saatlere kadar açık kalıyor. Merkezde birbirini kesen çeşitli sokaklarda birçok kafe, restoran ve sanat merkezi mevcut. Özellikle okul çıkışlarında burası anime filmlerinden çıkmış gibi giyinen gençlerle dolup taşıyor.

Hanok Village ve tapınak

Ertesi gün yakındaki Hanok Village’ı gezdim. Yedi yüz haneden oluşan bu mahallede eski evler aslına uygun olarak restore edilmiş, bazılarında ikamet ediliyor, bazıları otel olarak kullanılıyor. Çeşitli sebzelerin biraraya getirilmesi ile oluşan Kore yemeği bibimbap, Jeonju’nun ünlü yerel yiyeceğidir. Bunun dışında mutlaka tadılmasını tavsiye edeceğim, fasülyenin ezilmesi ve içine değişik baharatların atılması ile hazırlanan harika bir çorbayı da önereceğim. Yalnız bu çorba tatlı bir çorba, özellikle soğuk geçen kış günlerinde enerji versin diye çokça tüketiliyor. Gezimin en güzel tarafı olan muhteşem bitki çayları mevzuuna ise hiç girmiyorum bile!

Yolda yürürken tahmini 200 kişilik bir kız okulu da burayı ziyaret ediyordu. Öğretmenlerinin “merhaba nasılsınız, nerelisiniz” sorusuna Türk olduğumu söylemem ve öğretmenin de bir çığlık atarak bunu arkadaki öğrencilere yetiştirmesiyle resmi geçit başlıyor. Yanımdan geçen herkes bana iyi dileklerini iletirken bendeniz de resmi devlet erkanı modunda hakim tepelerden halkı selamlıyorum(!).

Bulguksa Tapınağı, Gyeonju

Jeonju’dan sonra gideceğim yer Gyeonju. Yalnız bu noktada güzel bir planlama hatası yaptığımı farkediyorum çünkü Jeonju’dan Gyeonju’ya direkt otobüs yok. Bu nedenle Daegu’ya devam edip oradan Gyeonju’ya ulaşıyorum. Yol yaklaşık bir saat uzayarak dört buçuk saate ve toplamda yirmi bin won’a maloluyor ama en azından öğlen Gyeonju’ya adım atabiliyorum.

Bunhwangsa Tapınağı, Gyeonju

Bu noktada dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum. Korece yerleşim birimlerinin İngilizce yazılışı ile telaffuzu arasında fark olabiliyor. Size tavsiyem bu yerlerin telaffuzlarini öğrenmeniz, hatta daha da iyisi Korece yazılışlarını yanlarına iliştirmeniz. Benim gideceğim yerde de benzeri bir problemi yaşadık, harita, adres vs ile sorunu aştık.

Koreliler’in bir kendi isimleri bir de İngilizce verilmiş isimleri oluyor. Bu isimler kişinin amiri tarafından verilebileceği gibi kişi kendi de bu ismi seçebiliyor. İsmi Cheong Lee Kim olan biri size kartını verdiğinde Alexander yazarsa şaşırmayın!

Anapji Pond, Gyeonju

Gyeonju tipik bir sayfiye kasabası görünümünde, etrafta oldukça turistik tesis var. Ben de şansa bakın ki öyle tatlı bir pansiyonda yer ayırtmışım ki keşke biraz daha kalabilseydim diye düşündüm. Yine de beş saatlik bir “crush tour” için bir taksici ile yüz bin wona anlaşıp epey iyi bir gezi yapıp otele döndüm. Ertesi gün Busan üzerinden feribot ile Fukuoka’ya adım atacağım.

Kore mutfağından seçmeler…

Güney Kore mutfağı sebze ağırlıklı ve genelde porsiyonlar küçük olunca obezite Kore kıyılarından içeri girememiş. Gerçekten şişman insan yok denecek kadar az. Tabi popüler kültürün etkisiyle günden güne artan fastfood yeme alışkanlığı ile ileride ne olur bilinmez. Mutfak kültürü genel olarak yakın komşusu Çin’e benziyor. Yalnız arada Kuzey Kore olduğundan alışkanlıklar biraz kırpılmış, her şeyi yemiyorlar! Yemekler baharatlı, sebze ürünleri yaygın. Bunun yanı sıra bu mutfağa özgü olarak köpek eti de tüketiliyor. Yerel tatlardan turşuya benzer kimçi ve bibimbapi deneyebilirsiniz. Bunun dışında bitki çaylarını sevenler için Güney Kore bir cennet. Özellikle ginseng bitkisinin kalitesi açısından, dünyadaki en önemli üretim üssü. Bunun dışında yerel birçok bitki çayını, kahve zincirlerinde dahi deneyebilirsiniz. Ne yazık ki teçhizatım biraz fazla olduğundan yanıma pek alamadım.

1 comment
  1. Fikri said:

    Ağzına, ayağına, deklanşörüne sağlık Yiğidim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: