Yavru Vatan Ürdün


Dubai’den altı arkadaşı Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerine gönderdikten sonra geldiğimiz noktada yine kısıtlı bir zaman, görülmesi gereken bir komşu ve bitirilmesi gereken projeler mevcutken hangi arada derede uçak biletini alıp yollara düştüm hatırlamıyorum. Bir yolculuğun en zevk veren kısmı, düşünceden icraata geçip karar verme aşaması ile ilk adımı attığınız vakte kadar geçen süredeki tüm planlar ve programlar olmalı sanırım. Ulaşılması gereken hedef aslında insana bir şey katmıyor, o hedefe varırken yaşananlar bizleri olması gerektiğimiz noktaya ulaştırıyor. Aslında hepimiz hayatımız için onca şeyi düşlerken ne kadar basit ve “kıyıda” yaşadığımızın farkına varamayabiliyoruz. Her şey aslında bir ekmek lokmasının boğazınızı dört dakika kadar tıkaması ve çevrenizde kimse olmaması kadar basit, ama küçücük bir et yumağı iken dünyadaki insanların kaderlerini değiştirebilecek bir lider olma sürecine gidesiye kadar karmaşık… Uzun yolları aşıp uzak diyarlara gidip gelen tüm dostlarımın hayatlarını sonrasında ne kadar basitleştirdiklerini görünce, yolun insana ne kadar çok şey kattığını ve hedefe varmaktansa yolda olmanın daha önemli olduğunu öğreneli beri hayatımdan epey bir kişi geçmiş; Araç’ta, Şiraz’da, Tebriz Dağları’nda, Pokhara’nın ılık gecelerinde dostlarla geçirdiğimiz harika saatlerin bir diğeri için şimdi Ürdün’deyim.

Sıkıcı bir yolculuktan sonra vardığım Amman’da kalacağım otelin sürücüsü Khalid, Allah’tan oldukça hoşsohbet çıkmıştı da elli dakikalık havaalanı – otel transferinin nasıl geçtiğini anlamadım. Ertesi gün planları çarçabuk yapılırken bir de baktık Jerash yolundayız.

”Sarı” renkli Amman’dan ve Amman Kalesi’nden manzaralar…

Ürdün’deki turizm firmalarından çok çok garip fiyatlar aldıktan sonra, ne şekilde ilerleyeceğimi kestirebilmek için planları Ürdün’e ertelemiştim. Amman’da kaldığım otel de, daha önce bir Türk arkadaşımın kalıp, bu yönüyle tavsiye ettiği bir otel olunca işler epey kolaylaştı (tavsiyenin sadece bu yönüyle olmasına dikkat çekeyim :)). Oteldekiler ortak turlar ayarlayıp fiyatları epey bir aşağı çekebiliyorlar. Nitekim ertesi sabah Jerash’ı gezerken otelde olan biri ile beni görüştürüp ortak turlar teklif ettiler. Benimle aynı sürelerde Ürdün’de kalmayı planlayan bu İngiliz arkadaş ile anlaşıp öğleden sonra programı için gezmeye başladık.

Jerash’tan görüntüler…

Jerash Amman’a elli beş km uzaklıkta… M.Ö. 4.500 yılına kadar giden bir tarihi var ve Roma İmparatorluğu zamanında 20.000 kişiyi barındırdığı söyleniyor. Gerek antik Yunan gerekse Hristiyanlık’ın ilk dönemlerinin izlerini taşıyan Jerash’ta, Efes’teki ve Orta Doğu’nun genelindeki kalıntılara çok benzer yapılar mevcut. Sadece bugüne kadar bu tip yerlerde ilk kez gördüğüm büyük bir forum alanı, siteye ilk giriş yaptığınızda sizi karşılıyor. Bugüne kadarki depremlerden oldukça iyi bir şekilde kurtulmuş bu antik kentte bunun nedenini, eğer fırsat bulur da bir kolonun nasıl eğrilebildiğini görürseniz anlarsınız. Tonlarca ağırlıktaki sütunların sallanıp da yıkılmaması oldukça garip…

Bu arada “her yol Roma’ya çıkar” sözünün kaynağını biliyor muydunuz? Bu tip Roma harabelerini gezenlerin eminim dikkatini çekmiştir taştan yapılma yollar… Roma İmparatorluğu, zamanında ülkeye erişimi ve ticareti artırmak için tam tamına 200.000 km taş yol döşemiş!

Karak Kalesi

Hazır yeri gelmişken, Ürdün’deki turizm yaklaşımına da bir giriş yapmak istiyorum. Daha detayını Petra bölümünde, günümüz iş dünyası için de bir analiz olarak okuyabilirsiniz. Ürdün’de turizm ile ilgilenen bazı dostlarımızda gücün karanlık tarafına doğru bir meyil sezdim 🙂 Jerash’ta ve diğer yerlerde zoraki rehberimiz olmak isteyen değişik arkadaşlara değişik şekillerde laf anlatmak zorunda kaldık. Bunlardan Jerash’taki ile aramızda şöyle ilginç bir diyalog da geçti:

Rehber: Bak sen Türksün, bu rehberliğimin bedeli sana 50 JD olur.
Ben: Ama ben sana 200 JD vermeyi düşünüyordum?
Rehber: Sahi mi? Şaka yapıyorsun.
Ben: Önce sen başlattın…
Rehber: ?!!??

Arkadaşı en sonunda 10 JD’ye ikna etmeyi başardım. Yalnız siz siz olun, Ürdün’de pazarlığın sünnet değil farz olduğunu unutmayın.

Ürdün’de çok dilli bir yaşam yok. Turistik yerler haricinde İngilizce konuşulmuyor. Bu vesile ile bendeniz de aslında Arapça bildiğimin(!) fakat birisinin bana hatırlatması gerektiğinin farkına vardım. Yüzyıllarca aynı coğrafyayı paylaşıp da birbirinden öcü gibi kaçan milletler olarak çok rahat bir şekilde konuşabileceğimiz Arapça ve Farsça’ya bu kadar uzak olmak acı gerçekten…

Şöförümüz Khalid… Küçükken pilot olmak istemiş; bence olmuş da…

Bu arada size otelde tanıştığım ve yol arkadaşım olmayı kabul eden Clare’den bahsedeyim. Kendisi Suudi Arabistan’da İngilizce öğretmenliği yapan bir İngiliz. Orta Doğu’daki yaşam epey bir ilgisini çekiyor ki sırada Lübnan ve Suriye gezileri varmış. Epey bir sosyal(!) olan bu arkadaş ile ileride okuyacağınız değişik ve eğlenceli anıları paylaşmak, o an olmasa bile zevkti :).

Yedi Uyurlar Mağarası

Daha sonrasında sırasıyla Amman Kalesi ve Yedi Uyurlar Mağarası’na gittik. Yedi Uyurlar Mağarası tabi Orta Doğu’da hemen hemen her ülkede bir adet mevcut 🙂 Clare’in Yedi Uyurlar’ı (Seven Sleepers), yedi terlikler (seven slippers) olarak algılaması ve rehberin tüm hikâyeyi anlatmasından sonra “eee, bunun terlikle ne alakası var?” diye sorması da günün kahkaha bombası olarak yerini aldı. Sonrasında Al Husayni Camii’ni de gezip, akşam üstü yorgun bir şekilde otele vardık. Yalnız bendeniz, yiyenbilir modunu açarak daha önceden methini duyduğum Hashimi lokantasına gittim. Kralın dahi yemek yediği ve bendenizi daha önceden humus yediğimi sandığım rüyasından uyandıran bu harika lokantayı, Amman gezilerinizde mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Felafel, ful (ezilmiş bakla), humus ve salatadan oluşan menü 3 JD civarı…

Nebo Dağı’ndaki müzede, gün ışığına çıkartılan mozaikler sergileniyor.

Akşam, ikinci günün planlarını kısa sürede yapıp dinlenmeye çekildik. Ürdün’de, ülkenin güneyine inen iki yol var. Biri çölden giden otoyol (Desert Highway) ikincisi ise tarihi ve turistik yerlerden de geçen Kral Yolu (King’s Highway). Ölüdeniz üzerinden Petra’ya gitmeyi planladığımız ikinci gün, yol üzerindeki birçok yeri de görebileceğimizi düşünüyorum. Ertesi gün program 6.30’da başlayacak.

St. George Kilisesi’nin tabanında bulunan mozaik…

Sabah erkenden başladığımız yolculukta ilk durak Madaba. Mozaikler şehri olarak adlandırılan bu kentte görülebilecek iki mekân St. George Kilisesi ve Virgin Kilisesi. Kiliselerin içerisindeki mozaikler 6. yüzyıldan kalma…

Madaba’da Virgin Kilisesi girişi ve kilisedeki mozaik…

Burada her merhaba diyen dükkân sahibine cevap veren ve içeriye buyur edilen naif arkadaşım Clare’in bizi geciktirmesi nedeniyle Khalid’in kendisine şaka yollu takılması, kısa zamanda ufak bir tartışmaya dönüştü. Khalid’in bu kişilere karşı dikkatli olmasını tavsiye ettiği arkadaşım, kişisel özgürlüklerden girip Ürdün’ün yollarından çıktı 🙂 . Eh, sabah mamurluğuna verip bu ufak tartışmayı da tatlıya bağladıktan sonra Nebo Dağı’na doğru yola çıktık.

Nebo Dağı’ndan kutsal topraklara bakış…

Yol boyunca en ufak kasabalarda dahi çikolatadan beyaz eşyaya Türk markalarına rastlamak gerçekten gurur verici. Hatta adımı ve nereli olduğumu öğrenenler “Murat Alemdar?” diyerek Kurtlar Vadisi’ni izlediklerini de belirttiler (Bu dizideki Polat Alemdar karakteri, gösterildiği ülkelerde Murat Alemdar olarak lanse ediliyor). Ayrıca diğer Türk dizileri de bölgede yaygın bir şekilde izleniyor. Petra’nın en üst tarafındaki Manastır’a çıktığımda küçük bir Bedevi kızının “Mohannad’e (Kıvanç Tatlıtuğ) selam söyle” demesi de bunun en açık kanıtı.

Al Huseyni Camii ve yanındaki kilise, Beyrut’taki bildik bir geceyi anımsatıyor.

Buradan sonra ise Lut Gölü’ne varmadan Nebo Dağı’na gittik. İnanışa göre burası Hz. Musa’nın defnedildiği yer. Hakim bir tepede, İsrail, Filistin ve Lut Gölü’ne tepeden bakan oldukça havadar ve mozaiklerle bezeli bu yerde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Buradan sonra ise Lut Gölü’ne (Ölü Deniz) indik. Dünyanın en tuzlu ikinci gölü olan bu göl (birincisi Cibuti’deki Asal Gölü’dür), İsrail ile Ürdün arasında sınır oluşturuyor. Daha öncesinde net üzerinde yaptığım araştırmada göle giren herkesin elinde bir gazete gördüm, adet midir bilemiyorum ama sanırım gölün kaldırma kuvvetini gösteren esprili fotoğraflara bolca rastladım. Burada yaklaşık iki saat kadar oyalandıktan sonra Dana Koruma Alanı’na doğru yola çıktık.

Ölü Deniz’in ziyaretçileri… Plajdaki ziyaretçilerin geneli Filistin’den geliyorlar.

Daha önce de bahsettiğim gibi Ürdün’de turizm ile ilgilenen çoğu kişide turistlere karşı bir “para makinesi” yaklaşımı sezdim. Şimdi bunun nedeni üzerine uzun uzun yazmak güzel olurdu ama böyle keyifli bir gezide bu tip şeylerle canınızı sıkmayayım. Daha önceki mesleki araştırmalarımda bu konu üzerine epey bir kafa yormuş biri olarak, bir şirketin üst yönetiminin uyguladığı politikaların direkt olarak altlarında çalışanlara da sirayet ettiğini söyleyebilirim. Örneğimizde Ürdün Devleti’ni yöneticiler olarak alırsak, Petra gibi gezilip görülmesi gereken bir yere kendi vatandaşları için 1 JD, turistler için 50 JD fiyat biçen bir devletin halkına verdiği mesajın ne olduğunu tahmin edersiniz sanırım. Beyrut’ta duymaya alıştığımız laf “No photo” lafıydı, burada ise “No thanks” veya “la şükran” lafı oluyor. Bu anlamda Ürdün’ü ziyaret etmek isteyen arkadaşlara tavsiyem bu tip kişilere karşı dikkatli olmalarıdır. Turizmle ilgisi olmayan yerel halk ise aksine oldukça cana yakın ve yardımsever. Hele bir de Türk olduğunuzu öğrenince epey bir muhabbet dönüyor.

Bundan sonraki durağımız ise Karak Kalesi. Haçlı Seferleri’nde üs olarak kullanılan ve vadiye hakim bir tepede bulunan bu kalenin, ünlü “Ateş Kuleleri”nden biri olduğunu da eklemeliyim. Akabe’den o zamanki Türkiye sınırına kadar olan birçok kalenin kullanım amacı olan bu yöntemle kaleler arası ateşler yakılarak mesaj iletimi gerçekleştiriliyormuş.

Akşamüstü Dana Vadisi’nde Türk kahvesi ve harika Arap müzikleri eşliğinde fotoğraf çekimi ile süren yolculuğumuzda ilk gün sonuna doğru yaklaşırken; Clare uyumuş, biz şoför ile memleket meselelerini tartışırken bir de baktık Petra bize göz kırpmakta… Ertesi gün programını konuştuktan sonra otellere dağılıp dinlenmeye çekildik.

Kırmızı, mavi ve sarının eşsiz bir uyum içerisinde birleştiği Petra, M.Ö. 6. yüzyıla kadar giden bir geçmişe sahip. Üzerinden geçen medeniyetlerin bütün izleri, yürüyüş yolu boyunca uzanıyor ve bütün Petra’yı keşfetmek için 4-5 gün gerektiği söyleniyor. Modern dünyanın özgür köleleri olan bizlerin ise ne yazık ki bu kadar vakti yok. Vakit nakittir sözünü herkes bilir, ama ben bugüne kadar vaktini nakit karşılığı satın alabilen kimse görmedim. Vakit günümüzde nakitten daha değerli…

Sabah 9 civarı Petra’da yürüyüşe başladık. Hava Amman’a göre daha sıcaktı. Bir taraftan da yürüyüş yapmamız sebebiyle bol bol sıvı tüketiyoruz. O gün 8 litre civarı sıvı aldığımı ve bir kere bile tuvalete gitme ihtiyacı hissetmediğimi söylesem su kaybının boyutlarını anlarsınız sanırım. Bu uzun yürüyüşte Clare’in aşırı sosyal yapısı nedeniyle sevimli bir Bedevi arkadaşımızla da ufak çapta maceramız olmak üzereyken direkten döndük. Gerçi benlik bir durum yok ama, yine de vaktinde gezip görüp vaktinde de otelde olmayı planlayan biri olarak gereksiz muhabbetler biraz canımı sıkmadı değil. Orada tanıştığımız Bedevi arkadaş, bana Clare ile olan tanışıklığımızı vs sorup yeşil ışığı aldıktan sonra burada Bedeviler ile Avrupalı bazı kişilerin evlendiğini ve ne kadar mutlu olduklarını anlatmaya başladı. Yol boyunca da her durduğumuz kafede beliriverdi. En sonunda aşağı inerken Clare’e sıkı sıkı tembihleyip çıkışa kadar durmayacağımızı belirtip gerekli sıvı takviyesini de yaptıktan sonra dönüş yoluna çıktık.

Petra’dan görüntüler

Petra’yı gezmek isteyen arkadaşların mutlaka rahat bir yürüyüş ayakkabısı ve başlarını güneşten korumak için şapka giymelerini tavsiye ederim. Sıvı alımından bahsetmeyeceğim bile, ama litrelerce suyu da vadideki Bedeviler birazcık pahalı satıyor diye yanınızda taşımaya değmez bence. Yorulduğunuz yerde mutlaka bir Bedevi kahvesi mevcut olacaktır, burada dinlenip bir şeyler içerek soluklanabilirsiniz. Bir de sekiz yüz küsür civarı merdiveni çıkıp Manastır’ı görünce illa ki gaza gelip “En güzel Petra manzarası burada” yazısının olduğu yere de çıkmanız gerekmiyor. Biz Clare ile birlikte karşılıklı gaza getirmelerimiz sonucu çıktık, yüksekte olan her yerin manzarası dışında ahım şahım bir şey yok, aman diyeyim :). Bir de kısa kollu gömlek vs giyiyorsanız, güneşten koruyucu bir krem sürmeyi de unutmayın. Tabi güneşten koruyucu krem diye arkadaşım Clare’in yaptığı gibi yasemin yağını karıştırırsanız yürüyen dev bir yasemin çiçeği olduğunuzu düşünen bilumum sinek ve böcek sizi ziyaret etmek isteyebilir, çünkü bölgede epey bir sinek popülasyonu mevcut. Yol üzerindeki at ve eşek dışkıları da bunun nedeni olmalı.

Yol üzerindeki “Ateş Kuleleri”nden biri …

Akşam otelde bir saat dinlenip yemek için buluştuk. Aşırı sosyal arkadaşım Clare’in bulduğu diğer gezginlerle kaynaşıp iyi bir muhabbet sonrası son günümüz için odalarımıza çekildik.

Son gün programımızda Wadi Rum’u keşfedip Amman’a dönmek var. Sabah 9 civarı yola çıkıp, yol üzerindeki bir başka kaleyi de ziyaret ettikten sonra çöl otoyolundan 4 saatlik dönüş yolumuza çıktık. Benim uçuşum bugün, Clare’in ise yarın sabah. Programa Akabe’yi de dâhil etmeyi düşünmüştüm ama orada pek benlik bir şey olmadığını tahmin ederek son anda iyi ki çıkarmışım diyorum. 9’daki uçağım için saat 7 civarı havaalanına vardık. Gezmek çok güzel de ertesi gün sizi bekleyen yığınla evrakın arasında insan ne yapacağını şaşırıyor.

Birçok filme ev sahipliği yapmış Wadi Rum’dan görüntüler…

Ürdün’de kullanılan para birimi dinar, yaklaşık 2.3 TL’ye tekabül ediyor. Ürdün’deki gezi maliyetlerini etkileyecek yegane unsur ulaşım, çünkü pek toplu taşıma mevcut değil. Taksiciler de gezginleri yanaklarından öpmek üzere(!) bekliyor. Bunun yerine eğer sıkışık bir zamanda gelmediyseniz Jett firmasının otobüslerini (nette epey bilgi bulabilirsiniz), yok eğer sıkışık bir zamanda geldiyseniz sürücülü bir araç kiralamanızı tavsiye ederim. Bunun dışında gezip gördüğüm yerlerle ilgili fazla detay vermedim ki gezi öncesi içinizdeki araştırma sevdası sönmesin :). Ürdün ile ilgili en taze bilgileri ise www.visitjordan.com adresinden alabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: