Şairlerin ve Güllerin Ülkesi İran 2: Şiraz


İran’da çadır kurmak ve ailecek başka yerlere gitmek çok yaygın. Parklarda, kaplıcalarda ve mesire yerlerinde bu tip insanları hep görebilirsiniz. Bizim alıştığımız şekildeki eğlence kültürü pek yaygın olmadığından insanlar daha çok mangal, piknik gibi aktiviteler yapıyorlar. Biz de Abeshahmed sonrası sık sık fotoğraf arası vererek Aynalı diye bir yere gittik. Aynalı tam bir kamp ve mangal alanı… Cuma gününün tatil olmasını fırsat bilen herkes gelmiş. Burada biraz fazla vakit harcadık. Bu alana girerken sorduğumuz milli park görevlisi, bize Aynalı’dan iki saatte Tebriz’e ulaşabileceğimizi söylemişti. Yalnız GPS yerine KPS (Köylü Positioning System) kullanımı, ülkemizde olduğu gibi burada da zaman birimleri açısından sorun çıkarttı! Adamın bize dediği Culfa yolu İran ile Azerbaycan arasında Aras Nehri boyunca uzanıyor ve bol virajlarla dolu. Saat 5’te çıktık ve 9.30 civarı Tebriz’deydik! En azından sınır hattı boyunca çok güzel dağ manzaraları gördük. Araç kullanırken zorluktan yakındım, fakat yüzyıllar önce bu dağları aşarak sefere giden hükümdarlar acaba neler hissediyordu?

Çocuk her yerde çocuk…

Nihayet günlerdir 3000 km’nin üzerinde yol yaptığım araba kullanma işine Şiraz’la beraber ara verdim. Uçak ile önce Tahran’a oradan da Şiraz’a gitmeyi planladım. Burada Vahid Bey ile beraber Şiraz’ı gezeceğiz. Aracımı ise Habib’e bıraktım. Yalnız Tahran’da beni aradı yana yakıla, meğer ki lastik patlamış, adamcağız 4 saat kadar yollarda sefil olmuş. Ne diyelim, Allah tevekkül!

İran’da uçaklar oldukça eski, yalnız içerisi bizim uçaklara göre oldukça rahat. Verilen ikram da neredeyse başlı başına bir yemek gibi. Araba ile saatler sürecek ve oldukça çetin geçecek yolu uçak ile toplamda iki saatte almak oldukça iyi.

Kerim Han Kalesi

Akşam 8 gibi Şiraz Havaalanı’na vardım. Burada beni Vahid Bey karşıladı. Bu bölgelerde İngilizce kullanımı oldukça yaygın olduğundan İngilizce daha rahat anlaştık. Şiraz’da üç gün boyunca kaldığım yer Aryo Barzan Hotel. İran için standartları oldukça iyi olan bu otelde ortalama gecelik 39 dolara kahvaltı dahil iyi bir hizmet alabiliyorsunuz. Vahid ile ertesi saat 9’da buluşmak için sözleştik ve bendeniz de naçizane bu satırları yazabilmek için odama çıktım. Ertesi sabahtan itibaren İran’a geliş sebeplerimden biri olan Pasargrad (Persepolis) da dahil olmak üzere kadim bir şehri karış karış gezme düşüncesiyle uykuya daldım.

Bana İran’ı neyle hatırlayacaksın deseler, sanırım önce gül kokusu derdim. Gerçekten de bu ülkeye girdiğimden beri ziyaret ettiğim her önemli yerde gül kokusunun hakimiyeti var. Gül özellikle İsfahan bölgesinde çokça yetiştiriliyor ve dini-kültürel açıdan önemli yerlerin yıkanmasında mutlaka kullanılıyor.

Şiraz caddelerinden bir görüntü…

Benim için esas gezi Şiraz ile başladı çünkü sırtımda çanta teker teker keşfe başladım. Vahid ile gezimize sabah Kerim Han Kalesi ile başladık. Bu kale Kacarlar zamanından beri oldukça iyi korunmuş ve günümüze gelmiş. Kerim Han’ın özel ikametgâhı olan bu yerin içerisinde harika bir bahçe, banyo, dinlenme ve ibadet odaları gibi çeşitli yerler mevcut. İçerisinde ayrıca sergi salonu da var. Özellikle duvar işlemeleri çok hoş. Bizimle beraber Tahran’daki bir okulun öğrencileri de bu kaleyi geziyorlardı. Hazır yeri gelmişken İranlı hanımlardan da bahsetmek lazım diye düşünüyorum. İran’da İslami hicap kuralları hanımların örtünmesini gerektiriyor fakat bu durum ülke genelinde biraz farklı olarak uygulanıyor. Burada kadınların saçlarının bir kısmının açık olduğunu ve yüzlerinde oldukça fazla makyaj olduğunu görebilirsiniz. Bu durumdan ise eşleri oldukça rahatsız, benzinin litresinin 100 tümen olduğu ülkede makyaj malzemeleri oldukça pahalıymış!

Kale’nin civarında sıcaktan bunalan bünyeleri hafifletmek için Şiraz’da oldukça sevilen “Feluda”yı denedik. Feluda, nişasta ve buz karışımına limon suyu dökülerek yapılan bir tatlı. Dondurma benzeri ama bence dondurmadan daha çok ferahlık veriyor.

İki sene önce restoran olarak kullanılan fakat şimdi Halı Müzesi olarak değiştirilen yer…

Buradan çıkışta ise Kale’nin yakınındaki Fars Müzesi’ni ziyaret ettik. Burada eski uygarlıklara ait çeşitli eşyalar sergileniyor. Benim ilgimi özellikle Büyük İskender zamanından kalma paralar çekti. Yine buranın yakınında İran halılarının sergilendiği bir yer daha mevcut. Birkaç sene öncesine kadar restoran olarak kullanılan bu yerde çok güzel halılar sergilenmekte. Mekânın ortasındaki havuzun şırıltısı ile burada biraz dinlenip sessizliğin keyfini çıkardık. İran’ın park ve müzelerinde bu tip huzur verici havuzlar oldukça yaygın.

Vekil Pazarı ve Vekil Camii’nden görüntüler…

Saat öğlene yaklaşırken bu sefer yakındaki Vekil Camii’ni ve Vekil Pazarı’nı gezdik. Vekil Camii içerisinde restorasyon çalışmaları da bir yandan devam ediyordu. Camiinin içi çok büyük ve tavanlardaki işlemeler çok güzel. Cami sadece Cuma günleri ibadete açıkmış.

Narenjestan Müzesi

Kerim Han Şiraz için gerçekten çok önemli yapılar yaptırmış. Bunlardan biri de Vekil Camii’nin hemen yanındaki Vekil Pazarı. Burada da İran’daki diğer tüm çarşılar gibi labirente benzeyen bir yapı var. Çeşitli baharatlar, yiyecekler ve tekstil ürünleri bu çarşıda alıcı bekliyor. Esnaf şu sıralar özellikle siftahsız dükkân kapattıklarından şikayetçi. Bu çarşının içerisinde Sarayı Mushir isimli bir kervansaray da var. Burada çeşitli hediyelik eşyalar satılıyor.

Öğlen güneş tepede ve şehir gerçekten çok sıcak… Biz de yapılabilecek en uygun şeyi yapıp İrem Bağları’nı ziyarete gittik. İran’da halkın vakit geçirip dinlenmesi için gerçekten harika parklar var. Keşke İstanbul’da da böyle büyük parklar olsaydı…

İrem Bağları

İrem Bağları bir nevi arberetum işlevi görüyor. Burada İran’ın ve dünyanın çeşitli yerlerinde yetişen bitkiler ve ağaçlar var. Ayrıca burada çeşitli aşı çalışmaları da yapılıyormuş. Bu sıcak havada gerçekten çok serin ve çiçek kokularıyla bezeli bu yerde iki saate yakın kaldık. Sonrasında ise yemek için Narenjastan adlı ünlü bir restorana gittik. Burası oldukça güzel ve rahat bir restoran… Bizim Türk olduğumuzu öğrenince masaya bir İran bir de Türk bayrağı getirdiler. Burada yaklaşık üç saate yakın vakit geçirdik. İran’da restoranların bazılarında büyük sedirler var ve oturarak yemek yiyorsunuz. Yemeği yedikten sonra biraz kestiren insanlar da oluyor. Doğrusunu isterseniz böyle bir yemekten sonra güzel bir uyku iyi giderdi. Vahid Bey’in acil bir işi çıktığı için bir saat kadar izin istedi. Ben de fırsatı değerlendirip dinlenmek için otele döndüm.

“Ortalama” bir İran sofrası…

Saat 6 civarı tekrar buluşup Hafız’ın Türbesi’ne gittik. Hafız çok ünlü bir şair ve İranlılar’ın şiire ve sanatkâra verdiği önem de malum. Her evde mutlaka kitabı bulunan bu şairin temaları genelde din, felsefe ve ahlak üzerine…

Hafız’ın Türbesi

Hafız’ın Türbesi’nden çıktıktan sonra biz gezginler için son derece önemli bir kişilik olan Sadi’nin Türbesi’ne gittik. Sadi’nin hayatı dünyanın bir yanından öteki yanına geçmiş ve kendisi gezginlerin şairi olmuş. Dünyanın birçok yerini dolaşmış, sefil olmuş, esir alınmış, baş tacı edilmiş veya kapı dışarı konmuş. Her iki türbe de daha önce bahsettiğim gibi çok güzel çiçeklerle bezenmiş ve insana huzur veren yerler.

Sadi’nin Türbesi

Günlük gezi programımızı saat 7 gibi bitirdik. Ertesi gün İran’da esas merak ettiğim yerlerden biri olan Persepolis (Pasargrad) gezisi var. Bir tam gün sürecek bu gezide Büyük Pers İmparatorluğu’nun başkentini görmeyi planlıyordum.

Günümüzde yoğun geçen iş yaşamı tatillere de yansıyor. Bütün planlar projeler “zaman” üzerine kurulu… Sabah kaçta kalkılacağı, o gün nerelerin gezileceği, nerede ne yeneceği gibi faaliyetler önceden planlanıp tüketiciye sunuluyor. Belki rahatlatıcı bir tatil için bu zaman kavramından biraz uzaklaşmak gerekiyor. Hangi gün olduğunu unutmak, saatin kaç olduğunu düşünmeden hala sokaklarda dolaşmak insanı iş stresinden kurtardığı gibi programlanmış bir hayat yaşamanın verdiği hazırcılığı da bir nebze olsun unutturuyor. İran’da da bunu yaşama fırsatı bulabildim. Ki zaten İran’da hafta tatili Perşembe ve Cuma günleri olduğu için öncelikle bir fark oluşuyor. Bunun dışında da hava sıcaklığı nedeniyle ülkede kamu kuruluşları “genel olarak” öğle 2’ye kadar çalışıyorlar. Esnaf ise öğlen kapatıp saat 3-4 gibi tekrar iş başı yapabiliyor.

Persepolis’in genel görünümü…

Ve nihayet Büyük Pers İmparatorluğu’na başkentlik yapmış Persepolis… Şiraz’da bu antik eserlerin olduğu yere genel olarak Pasargrad yani Perslerin Kampı dense de esasen birbirlerine çeşitli mesafede dört farklı yeri anlamamız gerekiyor. Birincisi Şiraz’a 60 km mesafede bulunan Persepolis, ikincisi Persepolis’ten 6 km mesafede bulunan Nakş-ı Rüstem ve Nakş-ı Recep kaya mezarları ve Kral Kurus’un mezarının bulunduğu Pasargrad.

Persepolis

Pers İmparatoru 1. Darius zamanında yapılmaya başlanan ve toplamda bir asrı aşkın bir inşa süresine sahip olan Persepolis, Akamenidler’in tören merkezi ve imparatorların sarayı olarak kullanılan binalardan oluşmaktadır. Büyük İskender tarafından yakılıp yıkılıncaya kadar oldukça iyi dönemler geçiren bu yerde yapıların çoğunluğu taştan yapılmıştır. İki taraflı büyük bir merdivenden çıkılarak Tüm Milletler Kapısı’na giden büyük bir avluya ulaşılıyor. Buradan ise Apadana Sarayı’na, Kışlık Saray’a veya 100 Sütunlu Saray’a gidiliyor. Duvarlarda o dönemdeki ziyaretçileri ve getirdikleri hediyeleri resmeden figürler bulunuyor. Bu hediyeler Nevruz sırasında krala sunulurmuş ve gelen ziyaretçilerin organizasyonunu ölümsüz olduklarına inanılan kraliyet muhafızları (300 Spartalı filminde farklı bir şekilde izlediğimiz muhafızlar!) yaparmış.

”Xerxes’in Haremi” olarak bilinen ve şu an müze olarak kullanılan yer…

Persepolis’in arkasındaki tepede ise Kral 2. Artaxerxes’in mezarı bulunuyor. Sıkı bir tırmanışla buraya çıkılıp şehir baştan başa seyredilebilir.

Persepolis’e 6 km mesafede olan Nakş-ı Rüstem’de ise Xerxes, 1. ve 2. Darius ile 1. Artaxerxes’in mezarları bulunuyor. Mezar dediysem bildiğimiz mezarlardan değil, bu kralların kahramanlıklarını anlatan figürlerin üzerinde kayalara oyulmuş devasa yapılar!

Nakş-ı Rüstem’in yakınlarında ise Sasaniler’den kalma rölyeflerin olduğu Nakş-ı Recep bulunuyor. Yine, Persepolis’e 85 km kadar uzakta da Kral Kurus’un mezarının olduğu Pasargrad’ı ziyaret edebilirsiniz. Biz buraya gitmedik.

Nakş-ı Recep’teki kaya mezarları ve Zerdüşt Tapınağı…

Şiraz’daki son günümde geriye kalan yerleri gezip bu şehrin harika bahçelerinde vakit geçirmek istedim. Öncelikle Şah Çerağ Türbesi’ne gittik. Burası İmam Rıza’nın kardeşi Seyyit Emir Ahmet’in türbesidir. İçerde bulunan birçok küçük aynanın yarattığı yansımalarla buraya herhalde ışık manasında “çırak” adını vermişler. İçerde fotoğraf çekmek yasak fakat insanlar cep telefonlarıyla fotoğraf çekiyorlardı. Ben de örfe uyup aşağıdaki fotoğrafları aldım.

Şah Çerağ Türbesi

Türbe ziyaretinden sonra ise Narenjestan Müzesi’ne gittik. Burada eski döneme ait eşyalar ve İran tarihinde önemli yer tutan insanlar var. Hallac-ı Mansur’un figürüne burada rastlamak doğrusu epey şaşırttı beni… Öğle vaktine başlayıp yaklaşık beş saat süren (!) yemeğimizin ardından havaalanına gitmek üzere yola çıktık. Yolumuz üzerindeki Dervaz-ı Kuran’ı da ziyaret edip birkaç fotoğraf aldık. Bu kapı eskiden Şiraz’a giriş kapısıymış ve kapının altından geçen kişinin her ne suretle olursa olsun Şiraz’a güvenli bir şekilde döneceğine inanılırmış. Kapının üzerinde Kuran’dan sayfalar olduğu için bu adı almış.

Dervaz-ı Kuran Kapısı

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: